İletişim ve yönetim konusunda dünyada bilinen önemli isimlerden biri olan Peter F. Drucker derki:
"İletişimdeki en önemli unsur, söylenmeyenleri duymaktır."
-Acaba insanlar üzerinde nasıl bir etki uyandırıyorum?
-İş arkadaşlarımın söylediklerine inanmam gerekiyor mu?
-Bana bağlı olan ekibim dediklerimi anlıyor mu?
-"Hmm aslında Ahmet Bey ben anlatırken farklı birşeylerle ilgileniyordu benle göz teması kurmadı, Ayşe hanım ise biraz ukala bir tavırla dinledi sanki" bu tarz soruların cevaplarını sormaktan ziyade o anı değerlendirerek zihnimizde anın canlandığını ve o anı değerlendirip cevap verdiğinizi farkettiniz sanırım. Sözsüz iletişimdeki sessiz işaretler altta yatan duyguları, korku, dürüstlük, hayal kırıklığı, ilgisizlik gibi bir çok duyguyu açığa çıkartabilir. Bu nedenle ofisimizde yeni işe başlayan biri hakkında ilk yarım saat içinde bir kanı oluştururuz ve o kişi ile yakın arkadaş olup olamayacağımızı daha ilk anlardan itibaren netleştiririz.
İletişim dediğimiz kavramda genellikle bilgi, fikir yada düşüncenin aktarımı olarak tanımlanırken Duygu aktarımı unutulur yada düşünülmez. Oysa iletişimde duygu aktarım oranlarında bilinen klasik araştırma olan Ferris ve Mahrebian 'ın araştırması derki : İnsanların konuşurken duygu aktarımındaki en önemli oran beden dilinde ve ses tonundadır der ve bu oran yaklaşık olarak % 93. Yani karşımızdakilere duygu aktarımında ne söylediğimiz değil neyi nası söylediğimiz etkilidir.
Beden dili kavramı ülkemizde bir kitap okuyup ben uzmanım diye etrafta dolaşanların anlattığı kadar basit bir kavram olmasa bile üzerinde çalıştıkça herkesin rahatça anlayacağı ve uygulayacağı iletişimin olmazsa olmaz konusudur.
İletişim kişiye rağmen değil, kişi ile yapılır. Bu nedenle karşımızdaki dinlememesi yada anlamamasına rağmen ben anlattım deyip sonrada konunun anlaşıldığını düşünemeyiz. Karşımızdaki kişiye kendimizi ne kadar doğru anlatabiliyorsak ve bizi ne kadar iyi anlayabiliyorsa iletişim o kadar güzel olacaktır.
Haftanın bu ilk çalışma gününde herkese Huzurlu haftalar.
Yorumlar